Faiz Helâldir


Bizim memleketimizde bir “çok bilme” hastalığı vardır. Herkes her şeyi çok iyi bilir. Herkesin uzmanlık alanının başında da “din” ve “ekonomi” gelir. Bunları herkesten daha iyi bilen hiç kimse yoktur.
Bakın anlatayım.
Şu günlerde herkes ekonomi konuşuyor.
Döviz hareketleri bir anda hızlandı. Dolar, Euro vb. yabancı paraların TL cinsinden fiyatları zaten hep yükselirdi de, son günlerde de bir acayip oldu. Roketledi adeta… Uçuşa geçti.
Homurdanmalar başladı. Çünkü bu memlekette satılan her şey dışarıdan dolarla, euroyla geliyor. Haliyle her şey pahalılaşıyor. Üstüne üstlük senin üretip sattığın malının, hizmetinin dışarıdaki fiyatı da düşüyor.
Gidiş kötü…
Aklı erenler, faizler düşük kaldı da ondan, biraz yükseltin diyorlardı, dinleyen yoktu. “Haram” olduğunu düşündüklerinden faizi aslında sıfırlamak, kaldırmak niyetleri vardı. Bu niyetler de dövizin fiyatını ekstradan artırıyordu.
Döviz yükseldi de yükseldi.
Sonunda gördüler ki başka çare yok, bu işten anlayanların sözlerine kulak vermek zorunda kaldılar, gidişi durdurmak için faizi yükseltmek zorunda kaldılar.
Şimdi de faiz roketlemiş adeta… Biraz yükseltiyorlar, bakıyorlar kesmiyor, biraz daha… biraz daha…
Peki bu günlere nasıl geldik?
Gidişin bizi bir gün buralara getireceğini gören, bilen, söyleyen, yazan yok muydu?
Vardı. Hem de tonla…
Biz bile yazdık kardeşim, kaç kere…
Bakın, 8 Kasım 2016 tarihli “İktidarı muhalefet değil devalüasyon götürür” başlıklı blogumuzda[1] iri puntolarla daha giriş cümlemizde ne yazmışız; “Peki bankalar üzerinde faiz indirme baskısı kuran iktidar bu yolla dövizin fitilini ateşleyerek kendi ayağına kurşun sıkıyor olmasın…”
Ben ki, bir baldırı çıplak, öyle pek kimsenin de okumadığı bir blog yazarı bozuntusu… Bu basitin de basiti mantığı ben görebilmişim de, şu 81 küsur milyon insanın koskoca devletinin koskoca ekonomi yönetimi nasıl oluyor da memleketi şu içinden geçtiğimiz günlerin içine yuvarlayabiliyor?
Ama işte görüyoruz ki, bu memlekette ekonomiyi bilmeyen, ekonomiden anlamayan hiç kimse yok. Bizden mi öğrenecekler de, tedbir alacaklar…
Ekonomide bilgi seviyesine dair durum böyle… Herkes her şeyi bildiği ve hiç kimsenin o herkesten hiçbir şeyi daha iyi bilemeyeceği ortada olduğuna göre kimsenin kimseye hiçbir şey öğretebilme, anlatabilme… imkanı da olamıyor haliyle.
Geçiyoruz “din” konusuna.
Ne alâka derseniz, memleket ekonomisinin bu manzarası sadece derin ekonomi bilgisi uygulamalarının neticelerinin bir tecellisi değil. Bu duruma gelinmesinde engin “din” bilgisinin rolü de engin ekonomi bilgisinin rolünden az değil…
Ekonomi biliminin bütün kurallarını hiçe sayıp ilgili çevrelerden gelen tüm uyarılara rağmen karşı karşıya kalınabilecek ağır sonuçları görmezden gelir, “haram” diye faiz karşıtlığını dilinize dolayıp piyasaları baskı altına almaya çalışırsanız, ve sonunda önce döviz fiyatlarının uçmasına, ardından bu kez bu yükselişin durdurulması için faizlerin aşırı yükselmesine yol açarsanız, elbet faize dair din referanslı bakış açınıza kaynaklık eden bilgilerinizin sıhhati hususunda sorulara muhatap olma durumunda kalabilirsiniz.
Şimdi soruyorum.
Gerçekten dinimizde “faiz” haram mıdır?
Bu sorunun cevabını öğrenmek için  önce nereye bakmamız gerekiyor?
Yüce Yaradan’ımızın bize yol göstermek üzere Peygamberimiz aracılığıyla gönderdiği kutsal Kitabımıza… Kur’an-ı Kerim’e!
Bencileyin fakir, bu taraklarda pek bir bezimiz olmadığından, tüm yaşamlarını Kur’an ve İslam konularını araştırmaya adamış bilim insanlarımızın görüşlerine başvurmak durumundayız.
Diyanet İşleri Başkanlığı da yapmış olan değerli bilim adamı Prof. Sn. Süleyman Ateş faizin haram olup olmadığını şöyle açıklıyor[2].
 ‘‘Kur'an, ihtiyacı için borç alan fakir fukaradan alınan reel faizi yasaklar. Banka faizi öyle değil. Bankalar fakir değil ki, verdiği faiz haram olsun. Enflasyon oranında alınan faiz haram olmaz’’
Aslında konu çok basit.
Kur-an’da yasaklanan ve Türkçe’ye “faiz” olarak çevrilen “ribâ”; günümüz iktisadi yaşamında (kâğıt) para basılarak paranın değerinin düşmesine ve dolayısıyla malların fiyatlarının yükselmesine yol açan “enflasyon” olgusu karşısında, insanların birikimlerinin erimesinin önüne geçilmesini sağlayan “bankacılık sistemindeki hesaplamaya ad olarak konmuş “faiz”i ifade etmemektedir.
Her ikisi farklı şeylerdir.
İslam dininde ve Kur’an-ı Kerim’de tarif edilip yasaklanan Ribâ, günümüzdeki faizle aynı şey değildir. Kur-an’da ve İslam’da yasaklanmış olan şey, “…fakir fukaradan, ihtiyacı için borç alandan alınan faizdir…”
Birikimlerinizi güven altına almak için, bankaya “para” cinsinden yatırmak ve bu esnada enflasyon nedeniyle meydana gelen değer kaybına karşılık bankadan “faiz” adı altında hesabınıza tahakkuk eden “hakkımızı” almak, haram değildir.
Bilakis, helaldir.
Dinimizde ve Kur-an’da haram olup dilimize “faiz” olarak tercüme edilmiş olan “ribâ” aslında zaten kanunlarımızda da yasaktır ve üstelik bu yasakların cezai yaptırımları da vardır. Ödünç Para Verme İşleri Hk. 90 s.lı KHK ve Türk Ceza Kanunu’nun 241. Maddesi bu hususlara dairdir.
İşte ekonomimiz üzerinde söz ve karar yetkisine sahip olanların bilmesi gereken iki şey bunlardır. Bir; ekonomiyi bileceksiniz, iki, dinimizi bu işlere karıştırmayacaksınız!

Kenan IŞIK







Bu blogdaki popüler yayınlar

COGİ BABA KİMDİR

BİN YILLIK İFTİRA - MUMSÖNDÜ